📑 Hayat Nedir?
Hayatın kısa olduğu konusunda kimsenin ihtilaf edeceğini zannetmiyorum. Ölümün kolay geldiğine inanmak belki bir aşamada zor gelebilir ama, özellikle, tabuttaki, vakit geçirdiğin bir tanıdığın ise, ölümle yakından tanışırsın. Aslında ölüm kulağa fısıldanan sessiz bir öğüttür. Ölümden daha büyük bir vaaz ve nasihat yoktur. Dehşetli hükümdarlar, ünlü düşünürler, heybetli âlimler, şanlı peygamberler; bu dünyaya gelen her kimse için ölümden kurtuluş yoktur. Kıymetli şairimiz Seyda Eliyê Findiki de öyle diyor:
"Di Dinyayê heçî rabî;
feqir û şêx û axa bî
Ji ber mirnê xilas nabî,
di şerq û hem di xerbê da"
[Dünyaya gelen her kimse;
ister fakir ister ağa ister şeyh olsun
Ölümden kurtulamaz,
ister doğuda ister batıda olsun]
Madem hayat kısa, madem ölüm çok kolay gelir ve madem bu dünya için yaratılmamışız -hayat ebedî olmadığına göre bu dünya için değiliz- o zaman hayatın dünyayı aşan bir anlamı olmalıdır. Dünyayı ve kâinatı yaratan âlemlerin sahibi, zerreden küreye bütün varlığın yaratıcısı olan zorunlu varlık olan Allahü Teâlâ'nın bizleri başıboş bırakmayacağı, hayatımızın anlamına dair bir kaç kelamda bulunması da akıl kârı değil mi? Aklen ve kalben tefekkür eden bir insan; Allah'ın bu varlık deryasını, kâinatı ve dünyayı boşuna yaratmadığını bilir. Bunu bilmeyen ve anlamayan elbette kör, sağır ve dilsiz olsa gerek; aksine tesadüfen ve başıboş ya da geçici dünya zevklerini tatmak için dünyaya geldiğini düşünen bir kimse aleni bir şekilde kör, sağır ve dilsizdir. Ayeti kerime kör, sağır ve dilsiz olan bu insanları şöyle anlatır:
صُمٌّ بُكْمٌ عُمْيٌ فَهُمْ لَا يَعْقِلُونَ
"Sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler; akıl da etmezler." (Bakara Suresi, 171)
Elbette Hak Teâlâ iman etmeyi insanlara bırakmıştır ve inanmamak bir tercih meselesi olarak ayetlerde geçer: "Artık dileyen inansın, dileyen inkâr etsin." (Kehf Suresi, 29) Buna rağmen hidayetin asıl kaynağı Allah'ın "Hadi" ismi tecellisi gereği Allah'ın elindedir. Şu ayeti kerimede geçtiği gibi: "Allah dilediğini hidayete erdirir ve hidayete erecek olanları en iyi O bilir." (Kasas Suresi, 56) Kader konusuna giren bu tür konularda insanların münakaşa etmesi karşısında Allah Resulü nahoş olmuş ve şöyle buyurmuştur: "Kader hakkında fazla konuşmayın, çünkü sizden evvelkilerin çoğu ondan kaybetmiştir." (Tirmizî, Kader, 1) İman esaslarından biri olan kadere inanmak imanın gereklerindendir. Allahü Teâlâ nasıl ki rızkı Rezzak sıfatıyla dilediğine bolca verir, dilediğine az verir; aynı şekilde bir kısım insanlara Hadi sıfatıyla imanı nasip etmesi, Mudil sıfatıyla da dilediği insanları saptırıp kâfir yapması Allah'ın kader ve takdiratıdır. Belkide bu işin sırrı İmam Şarani'nin de (k.s.) buyurduğu şekliyle ahirette açıklanacaktır.
Hülasa bize düşen en büyüğü iman dahil olmak üzere bütün nimetlere karşı şükürdar olmak ve üzerimizde gördüğümüz nimetler için Allahu Teâlâ karşısında kıyamda durmak, rükuya gitmek ve secdeye varmaktır. Bedenin sağlığı, rızık ve türlü türlü nimetler için oruç tutmak; bize verilen malın zekatını vermek ve hac etmektir. İmkânlar açıldıkça nimetlere karşı şükür de o derece artar. Hiçbir surette namaz kılmamak mümkün değildir. Çünkü bu iman etmenin gereğidir. Oruç beden sağlığı olduğu sürece tutulmalıdır. Hac ve zekât ise mal olduğu zaman her Müslümanın üzerine farzdır. Bu saydıklarımız "Salih Ameller" (İyilik) kagorisinde değerlendirilir ki yaratılışın ve dünya hayatının sebebi olduğu bildirilir:
اَلَّذ۪ي خَلَقَ الْمَوْتَ وَالْحَيٰوةَ لِيَبْلُوَكُمْ اَيُّـكُمْ اَحْسَنُ عَمَلاًؕ وَهُوَ الْعَزٖيزُ الْغَفُورُۙ
"Hanginizin davranışça daha güzel olduğunu denemek/sınamak/imtihan için ölümü ve hayatı yaratan O’dur. O, güçlüdür, çok bağışlayıcıdır." (Mülk Suresi, 2)
Âyette "daha çok" yerine "daha güzel" ifadesi özellikle altı çizilmesi gereken bir noktadır. Demek ki iyilik çoklukla değil güzellikle değer kazanır. Buradaki iyilikten kasıt kullukla bağlantılı olandır. Çünkü Zariyat Suresi, 56. Âyette yaratılışın sebebinin kulluk olduğu bildirilir.
وَمَا خَلَقْتُ الْجِنَّ وَالْاِنْسَ اِلَّا لِيَعْبُدُونِ
"Ben cinleri ve insanları, başka değil, sırf bana kulluk/ibadet etsinler diye yarattım." (Zâriyât Suresi, 56)
Demek ki kulluğa bağlı iyilik makbul ve geçerlidir. Bunu açıklığa kavuşturan başka ayetler de vardır.
Şunu bil ki; iyilik Allah'ın rızası gözetildiği sürece iyilik olarak geçerlidir. Eğer bir insan iyilik yaptığı zaman iyi olmak için yapıyorsa onun karşılığı kendisine verilir ve insanlar tarafından iyi olarak anılır. Ama bu kısım iyiliğin karşılığı ebedî hayat değildir. Eğer bu tür iyiliğin karşılığı olsaydı hiç kimse Ebû Talip kadar İslam'a yardım etmedi ve Hz. Peygamberi (a.s.) canı pahasına korumadı. Bugün Müslüman olmayan hangi kimse Ebû Talip kadar iyi olabilir? Nitekim Kur'an'da Allahü Teâlâ iyiliği şöyle tanımlar:
لَيْسَ الْبِرَّ اَنْ تُوَلُّوا وُجُوهَكُمْ قِبَلَ الْمَشْرِقِ وَالْمَغْرِبِ وَلٰكِنَّ الْبِرَّ مَنْ اٰمَنَ بِاللّٰهِ وَالْيَوْمِ الْاٰخِرِ وَالْمَلٰٓئِكَةِ وَالْكِتَابِ وَالنَّبِيّ۪نَۚ وَاٰتَى الْمَالَ عَلٰى حُبِّه۪ ذَوِي الْقُرْبٰى وَالْيَتَامٰى وَالْمَسَاك۪ينَ وَابْنَ السَّب۪يلِ وَالسَّٓائِل۪ينَ وَفِي الرِّقَابِۚ وَاَقَامَ الصَّلٰوةَ وَاٰتَى الزَّكٰوةَۚ وَالْمُوفُونَ بِعَهْدِهِمْ اِذَا عَاهَدُواۚ وَالصَّابِر۪ينَ فِي الْبَأْسَٓاءِ وَالضَّرَّٓاءِ وَح۪ينَ الْبَأْسِۜ اُو۬لٰٓئِكَ الَّذ۪ينَ صَدَقُواۜ وَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْمُتَّقُونَ
"Yüzlerinizi doğu ya da batı tarafına çevirmeniz iyilik değildir. Asıl iyilik; Allah’a, âhiret gününe, meleklere, kitaplara ve peygamberlere inanan; malını sevdiği halde akrabasına, yetimlere, yoksullara, yolda kalan gariplere, dilenenlere, hürriyetine kavuşmak isteyen köle ve esirlere veren; namazı dosdoğru kılıp zekâtı ödeyen; antlaşma yaptığında sözünde duran; sıkıntı, darlık, hastalık ve şiddetli savaş zamanlarında sabredenlerin yaptığıdır. Kulluklarında samimi ve dürüst olanlar işte bunlardır; gerçek takvâ sahipleri de yine bunlardır." (Bakara Suresi, 177)
Yine Allah'ın rızası gözetilmeden iman etmeyen bir insanın iyiliği hakkında Allahü Teâlâ şöyle buyurur:
بِالْاَخْسَرٖينَ اَعْمَالاًؕ. اَلَّذٖينَ ضَلَّ سَعْيُهُمْ فِي الْحَيٰوةِ الدُّنْيَا وَهُمْ يَحْسَبُونَ اَنَّهُمْ يُحْسِنُونَ صُنْعاً. اُو۬لٰٓئِكَ الَّذٖينَ كَفَرُوا بِاٰيَاتِ رَبِّهِمْ وَلِقَٓائِهٖ فَحَبِطَتْ اَعْمَالُهُمْ فَلَا نُقٖيمُ لَهُمْ يَوْمَ الْقِيٰمَةِ وَزْناً
"De ki: “Size amel yönünden en fazla hüsrana uğrayanları haber verelim mi?” Onlar ki; dünya hayatındaki çabaları boşa gittiği hâlde, gerçekte iyi şeyler yaptıklarını sanırlar. Bunlar, Rablerinin ayetlerini ve onunla karşılaşmayı inkâr etmiş, amelleri boşa gitmiş kimselerdir. Kıyamet gününde onlara hiçbir kıymet vermeyeceğiz." (Kehf Suresi, 103-105)
Ameller niyetlere göredir. Niyeti Allah'ın rızası olan kimsenin ödülü Allah katındadır. Ama niyeti vicdanını rahatlatmak olan kimsenin vicdanı rahatlanır ya da eğer iyi insan olmak ise amacı iyi insan olarak anılır. Hem aklen hem de dinen bu konu sanırım açıklığa kavuşmuştur.
عن عمر بن الخطاب رضي الله عنه قال: قال رسول الله صلى الله عليه وسلم: "إِنَّمَا الْأَعْمَالُ بِالنِّيَّةِ، وَإِنَّمَا لِامْرِئٍ مَا نَوَى، فَمَنْ كَانَتْ هِجْرَتُهُ إِلَى اللهِ وَرَسُولِهِ، فَهِجْرَتُهُ إِلَى اللهِ وَرَسُولِهِ، وَمَنْ كَانَتْ هِجْرَتُهُ لِدُنْيَا يُصِيبُهَا أَوِ امْرَأَةٍ يَتَزَوَّجُهَا، فَهِجْرَتُهُ إِلَى مَا "هَاجَرَ إِلَيْه
Ömer b. el-Hattâb -radıyallahu anh-'dan rivayet edildiğine göre Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: "Ameller niyete göredir. Kişiye niyet ettiği şey vardır. Öyleyse kimin hicreti Allah'a ve Rasûlüne ise, onun hicreti Allah ve Rasûlünedir. Kimin hicreti de elde edeceği bir dünyalığa veya nikahlanacağı bir kadına ise, onun hicreti de o hicret ettiği şeyedir."

Yorumlar
Yorum Gönder